Huzurlarınızda Vakko'nun Etkileyici Başarı Hikayesi! -7

“Bugün, “Hayat mücadelesi” sözcüklerin ağızlarına alanlar bunun ne demek olduğunu, benim “hayata atıldığım” yıllardaki anlamıyla bilebilselerdi… Evet hayat o yıllarda gerçek bir mücadeleydi." diyor Vitali Hakko. İşte Vakko'nun başarı hikayesinin yedinci ve son bölümü haberimizde..

“Bugün, “Hayat mücadelesi” sözcüklerin ağızlarına alanlar bunun ne demek olduğunu, benim “hayata atıldığım” yıllardaki anlamıyla bilebilselerdi… Evet hayat o yıllarda gerçek bir mücadeleydi." diyor Vitali Hakko. İşte Vakko'nun başarı hikayesinin yedinci ve son bölümü haberimizde.

Bir Taktik

Arzu ettiğiniz bir olayın, muhatabınız tarafından geri çevrilmesi durumda size düşen görev, bu işin peşini bırakmamak olmalıdır. Eğer muhatabınızın, sizin yararınıza gelişecek bir olayda yer alacağına inanıyorsanız o taktirde bu muhatabı çok yönlü tanımanız ve ona geri başka girişimlerde bulunmanız gerekiyor. Bunun en iyi örneğini Vitali Hakko sergilemiş. “Bugün gibi hatırlarım” diye başlıyor söze büyük işadamı:

“O sıralar henüz reklam yapacak gücümüz yoktu. Ama satışa markasız eşarp çıkartmamaya karar vermiştik. Tüm ürünlerimiz Vakko markasını taşıyacaktı. Otuz kadar desenden oluşan, bir emprime eşarp koleksiyonu hazırladık. Aleko adlı bir plasyerimiz vardı. Onun bavulunu bu eşarplarla doldurduk ve Beyoğlu piyasasına gönderdik. Aleko, akşam döndüğünde halinden pek memnun görünmüyordu. Kimi mağazadan altı, kimiden on iki adet sipariş alabilmişti. Yalnız bir firma vardı ki, her bir eşarptan beş düzine almak istiyor, ancak eşarpların üzerinde Vakko imzasını istemiyordu. Söz konusu firma, günlerin ünlü mağazası Lion’du, önemli bir mağazaydı, hatta biraz da Beyoğlu demekti.

Lion’un sahipleri, Leh asıllı Helpern Kardeşlerdi. Eşarpların kalitesini beğenmişlerdi, ama bunu Avrupa malı gibi satmak istiyorlardı. Müşterilerini yerli mala güveni olmadığını söylüyorlardı ki, bunda da haksız sayılmazlardı. Biz kendilerine, hiçbir şekilde, eşarplarımızdan Vakko markasını çıkaramayacağımız bildirdik. Böylece, bu önemli sayılabilecek siparişten ve daha da önemlisi Beyoğlu’nda ünlü bir satış noktasından olacaktık.

“Küçük bir araştırma yaptırdım. Helpern Kardeşler’in en büyüğü Max, o sıralarda İstanbul’da yayımlanan Journal d’Orien adlı gazetenin sadık bir okuyucusuydu. Tutuk, Journal d’orient’a bir dizi ilan verdik. Hafızam beni yanıltmıyorsa, Vakko’nun ilk reklamıdır bu. Bunlar küçük ilanlardı, ama sürekliydi.

Çok geçmedi, Max Helpern bizzat telefon ederek, ilk Vakko eşarbı siparişini verdi. çok geçmeden de Lion en büyük müşterimiz oldu.

Yıllar sonra, bir gün, kontrol dairemizin bir ihmali sonucu Vakko imzası basılmadan giden eşarplar Lion’dan geri geldi. Müşterileri artık eşarp değil, Vakko eşarbı istiyordu.”

Vitali Hakko’dan Müthiş Öneriler…

Ne Yapılması Gerekiyor?

Vitali Hakko, bu soruyu yanıtlarken, düşüncelerinin sadece kendi iş alanında değil, diğer tüm sahalarda nasıl başarılı olunabileceği noktasında odaklıyor ve şu önerileri sunuyor:

1) Markamızın prestijini yüksek tutmak

Bu nasıl sağlanabilir?

Kaliteye gösterdiğimiz özeni en üst düzeyde tutarak. İşçilik kalitesini, malzeme kalitesini, en ince ayrıntılara inen kaliteden söz ediyorum.

2) Vakko markasını bir dünya markası yapmak.

Vakko ulusal bir markadır. Yeni sloganımızın dile getirdiği gibi, her ülkenin övünç duyacağı markalar vardır. Vakko da bunlardan birdir.

Markamızı ister istemez dünya markası durumuna getirmemiz gerekecektir. Bunun da yolu yaratıcı gücümüzü üstün bir kaliteyle birleştirmekten geçer. Bu konuda iyimser olmamız gerekir. çünkü bugün ortak pazara dahil birçok Avrupa ülkesinden çok daha moda, çok daha kaliteli ürünlerimiz var.

3) Yarım Yüzyılı aşan bir marka olduğumuzun bilincinde olmak ve sürekli olarak bunun altını çizmek.

Tarih ve tecrübe bizi işimizde çok önemlidir. Özellikle sürekli bir gelişme göstermiş olan yarım yüzyıllık bir kuruluşun imajı daha da önemlidir.

4) Yarım yüzyılı aşan bir geçmiş olan Türk firması olduğumuzu katiyyen unutmamak ve yeri geldiğinde bunu vurgulamak. Biz bir Türk’le kuruluşumuzu ve büyük Atatürk’ün dile getirdiği gibi, “Bu toprakların üzerinde ortaya çıkmış tüm uygarlıkların mirasçısıyız.”

Stilistlerimizin bu bilinçle çalışması ve gerek Osmanlı Saray giysilerinden, gerek çok zengin Anadolu folklorundan ilham alarak çizgilerini geliştirmeleri Avrupa’da özgün bir marka olarak yerimizi almamızı kolaylaştıracaktır.

5) Genç yetenekleri Vakkoya çekmek, onların özgür bir ortamda, yaratıcı yeteneklerini geliştirmeyi sağlamak. Unutmamak gerekir ki yaratıcılığın olmadığı yerde hiçbir şey yoktur. Moda ise yoktur.

Yaratıcı insanları, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da Vakko’ya çekmeyi, onlara olanaklar sağlamayı, kendilerini aşmalarına, dünyaya açılmalarına yardımcı olmayı, ve ortak heyecan yaratmayı bilmeliyiz.

Bir adım daha atarak, gençlere öğretim, eğitim olanağı veren özel okulları gerçekleştirmek gerekir. bu, moda ve tekstil alanında sektörümüzün görevidir. Ama gecikmemek gerekir.

6) Daha şimdiden bunca ithalatın gerçekleştiği bir ülkede yalnız iç pazarda değil, dış pazarlarda da rakiplerle çekişmek için hazırlıklı olmak.

Bir marka olarak Vakko, Batı metropollerinde, ürünlerini pazarlamalı, gerektiğinde kendi satış

Noktalarını Paris, Roma, Madrid, Londra, Berlin, Zürich hatta New York’ta ve niçin olmasın Tokyo ve Pekin’de açmalıdır.

7) Yaratıcılığı başarının temeli olarak görmek.

Yaratmak ilk aşamadır. Üretmek ikinci aşama. Pazarlama ise üçüncü aşama. Bunların hangisi daha önemlidir, bilmiyorum ama, ben bu güne kadar üçüne aynı önemi verdim. çünkü yaratmazsanız üretemezsiniz. Üretmezseniz yaratamazsınız. Dolayısıyla bu kutsal üçlü bir bütündür. Elemanlardan biri olmadan diğerleri de olmaz. Ya da denge bozulur. Bu hassas dengeyi her alanda, her an korumaya devam etmek gerekir. biz yarım yüz yılı aşan başarımızı bu dikkate borçluyuz. Yanı dikkati, daha da artırarak göstermek zorundayız.

8) Taklit edilmekten korkmamak.

Rakiplerimiz, bugüne kadar Vakko’nun gerçekleştirdiklerinden, geçiştirdiklerinden, yerleştirdiği ilkelerden taklit yoluyla olsun, etkilenme yoluyla olsun, yararlandı. Bundan hiç bir zaman şikayetçi olmadım. Tam tersine bundan övünç duydum. Öğrenmek, gerekirse taklit etmek, etki altında kalmak, gelişme süreci içinde son derece normaldir

Japonlar böyle geliştiler. Bu pazardaki rakiplerimizi çok iyi tanıyıp, onların ürünlerini yakından incelemeye alıp, pazarlama stratejilerini öğrenip, Vakko’nnu izleyeceği yolu çizmek gerekir. ülke ve firma olarak üstünlüklerimiz hiçbir zaman küçümsememeliyiz.

Benden sonra gelenlerin tüm bunları gerçekleştirecekleri inancını taşıyordum. Hatta daha fazlasını. İnsanlar yeter ki başarı yolunda birbirlerine kenetlensinler.

İşi Başarmak İsteyenlere…

Japonya’dan Bir Anı

Japonların hep “zeki” olduğu söylenir; aslında onlar “zeki” değil, “akıllı”lar. Akıl, zekanın önünde gider. Bunun ispatı EQ, yani Duygusal Zeka’dır. Duygusal Zeka’da bahsedilmek istenen “akıl” dır. Peki “akıl” veya “akıllı” nedir? “Akıl” ve “Akıllı” duygudur, duygusallıktır; saygıdır, saygılı olmaktır; dürüstlüktür, dürüst olmaktır. Dünyanın teknoloji efendisi Japonlarda tüm bu özellikler mevcuttur. Ters bir iş yaptıklarında harakiri yapacak kadar duygusaldırlar, dürüsttürler, saygılıdırlar.

Vitali Hakko, Japonya’ya gittiğinde bunu görmüş:

“ Biz ilk fabrikamızı açtığımızda bir tek dikiş makinesi almıştık. Bunun değeri 79 dolar idi. Yeni fabrikamız için makineler satın almak gerektiğinde eşimle Japonya’ya gidiyorduk.

Mitsubishi firmasının Türkiye’deki temsilcisi, onlar bildirmiş. Biz, Tokyo’dan önceki ilk durağımız Hong Kong’da indiğimizde, havaalanında birilerini bizi karşıladığını gördük. Çok şaşırdık. Hele hele, bir Limousine görünce şaşkınlığımız daha da arttı.

Limuzin bizi aldı ve Hong Kong’un en lüks oteli Mandarin’e götürdü. Bu otelin en lüks dairelerinden birisini de bize ayrıldığını öğrendik.Bir yanlışlık olmasın diye resepsiyona sordum, Mitsubishi’nin misafiri olduğumuzu söylediler. Zaten otelin sahibi de bu holdingmiş. Tokya’ya indiğimizde aynı konuk severliği gördük.

Adamlar, yeni makineler alacağımızı bilmiyorlar ki, potansiyel bir müşteri olarak bizimle ilgilensinler. Yalnızca, eski bir müşteri olarak arşivlerinde kayıtlıyız. Önemsiz bir müşteri. Ama anladım ki Japonlar için önemsiz müşteri yok.

Haklılar. Çünkü bugün fabrikamızın tüm dikiş makineleri onların markasını taşıyor.”

Acılar İçinde Başaranlar 2/ Akis Kitap kaynaklı alıntı röportajımızın yedinci ve son bölümünü tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Röportajın önceki yazıları;

Yorum Ekle

Ad Soyad *
E-mail * (Gravatar resminiz görünecek)
Web
KalınYatayAltı ÇiziliAlıntı
  •   Yorum  
  •   Önizle  
Yükleniyor