Cumhurbaşkanı Erdoğan, "12. Uluslararası İslam Ekonomisi ve Finansı Konferansı"nda yaptığı konuşmada, "İslam iktisadı krizden çıkışın anahtarıdır." dedi. İşte konferansın detayları ve satırbaşları..
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İslam Kalkınma Bankası'nın kuruluşu olan İslami Araştırma ve Eğitim Enstitüsü'nün koordinasyonunda, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Uluslararası İslam Ekonomi ve Finansı Uygulama ve Araştırma Merkezinin ulusal ve uluslararası kuruluşlarla iş birliğiyle bu yıl 12. kez düzenlenen Uluslararası İslam Ekonomisi ve Finansı Konferansı'na (IIEFC) telekonferansla katıldı.
Erdoğan, konferansın düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkür etti. Konferansın ülke, bölge, dünya ve insanlık için hayırlara vesile olmasını dileyen Erdoğan, etkinliğe yurt içi ve yurt dışından katılanlara da katkıları için şükranlarını sundu.
İlki 1976'da Mekke'de düzenlenen konferansın 12'ncisinin bu yıl İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesinin başkanlığında gerçekleştirildiğine dikkati çeken Erdoğan, "Üniversitemize ismini veren hocaların hocası olarak bilinen Prof. Dr. Sabahattin Zaim, İslam ekonomisi ve finansı alanında çığır açan eserlere imza atmış, çok değerli bir ilim adamıydı. Tüm hayatını ilme, vakıf hizmetine, insan yetiştirmeye hasleden merhum Sabahattin Zaim Hocamızı buradan minnetle yad ediyorum." dedi.
Perşembe günü vefat eden Prof. Dr. Sabri Orman'a da Allah'tan rahmet dileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu:
"Sabri Orman Hocamız, tıpkı üstadı rahmetli Sabahattin Zaim gibi İslam iktisat düşüncesi konusunda kıymetli eserleriyle tanınan mümtaz bir şahsiyetti. Üniversitemizin İslam iktisadı alanında Türkiye'nin lider kurumlarından biri haline gelmesinde kendisinin çok büyük katkısı oldu. Yazdıkları kitaplar ve yetiştirdikleri öğrencilerle geride silinmeyecek izler bırakan bu iki hocamızın ilmi miraslarına sahip çıkmak önemlidir. 12. Uluslararası İslam Ekonomisi ve Finansı Konferansı'nı bu yönde atılmış değerli bir adım olarak görüyorum."
"Salgının artçı sarsıntılarına şimdiden şahit oluyoruz"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla tüm dünyada köklü değişikliklerin yaşanacağı yeni bir döneme girildiğine işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Her ne kadar bu salgın öncelikle sağlıkla ilgili olsa da sonuçları itibarıyla hayatımızın hemen her alanını etkilemektedir. İş gücü piyasasından ticarete, kişisel ilişkilerden kamu güvenliğine kadar pek çok alanda salgının artçı sarsıntılarına şimdiden şahit oluyoruz. Son günlerde kimi batılı ülkelerde yaşanan sokak olaylarının gerisinde ırkçılıkla beraber salgının gün yüzüne çıkardığı adaletsizlikler de vardır. Bu süreçte ekonomik olarak en müreffeh ülkelerin kendi vatandaşlarına maske temin etmekte dahi zorlandığını, asgari sağlık hizmetlerini sağlayamadığını gördük. Sağlık sigortası olmayan insanların ölüme terk edildiği utanç verici sahnelerle karşılaştık. Yaşlı bakım evlerinden yansıyan görüntüler hepimizi derinden sarsmış, insanlık adına, geleceğimiz adına endişelerimizi daha da artırmıştır. Sadece maddi zenginliğin sosyal adaleti ve eşitliği temin etmeye yetmediği, bu süreçte acı bir şekilde ortaya çıkmıştır."
Dünya genelinde 450 bine yaklaşan can kaybını sadece Kovid-19 virüsünün ölümcül etkisine bağlamanın da son derece yanlış olacağını vurgulayan Erdoğan, "Ne yazık ki dünyanın birçok ülkesinde sistem zayıfı değil güçlüyü, yoksulu değil zengini, çoğunluğu değil bir avuç azınlığı koruma üzerine bina edilmiştir. İnsanlar ancak paraları, güçleri ve maddi imkanları oranında hizmetlerden faydalanabilmektedir. Toplumun çeperinde yer alan, ekonomik bakımdan yeterli güce sahip olmayan insanlar, bu tarz kriz durumlarında kaderlerine terk edilmektedir." ifadelerini kullandı.
"Dünyanın 125 ülkesine sağlık yardımında bulunduk"
Türkiye'nin bu salgın dönemini en az hasarla atlatan ülkelerin başında yer aldığını belirten Erdoğan, güçlü sağlık alt yapısının yanında vatandaşlara sundukları kapsamlı ekonomik ve sosyal destek paketleriyle zor bir sınavı başarıyla verdiklerini söyledi.
Gelir durumu ne olursa olsun, hiçbir insanı sahipsiz bırakmadıklarını dile getiren Erdoğan, "Kendi insanımızın ihtiyaçlarını karşılamanın yanında dünyanın 125 ülkesine sağlık yardımında bulunduk. 'İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır' tavsiyesine uygun şekilde elimizdeki imkanları hiçbir ayrım yapmadan tüm insanların istifadesine sunduk." dedi.
Bu süreçte uluslararası kuruluşlardan borç almak yerine Türkiye'nin kendi kaynaklarını harekete geçirdiklerini anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Ticari ilişkilerimizin yoğun olduğu ülkelerle Merkez Bankaları aracılığıyla takas anlaşmaları yaparak 'kazan kazan' temelinde bir işbirliği modeli geliştirdik. Böylece mali bağımsızlığımızdan taviz vermeden, Türkiye'yi yeni bir vesayet ilişkisine sokmadan ekonomimizin ihtiyaç duyduğu likiditeyi sağlamış olduk. Kısa süre içinde açıklanan 2020 yılı ilk çeyrek büyüme rakamları yüzde 4,5 ile Türkiye'nin sadece sağlıkta değil, ekonomide de diğer ülkelerden pozitif ayrıştığını göstermiştir. Keza istihdam rakamlarında da olumlu bir ivme yakaladık. İkinci çeyrekte salgın tedbirleri sebebiyle kısmi bir gerileme olsa da yılın tamamı için çok ümitvar bir tablo bekliyoruz. Objektifliğini ve inandırıcılığını yitirmiş kredi derecelendirme kuruluşlarının tahminlerini nazar-ı dikkate almıyoruz. Şeamet tellallarını daha önce defalarca olduğu gibi yine hüsrana uğratacağız. Nitekim normalleşme takvimini hayata geçirmemizle birlikte üretim, ticaret ve turizm yeniden canlanmaya başladı."
Türkiye'nin salgını yönetmedeki başarısının, ülkeye yönelik ilgiyi daha da arttırdığını vurgulayan Erdoğan, "İnşallah önümüzdeki dönemde bu ilgiyi fırsata çevirerek, krizden güçlenerek çıkmayı planlıyoruz." dedi.
Türkiye olarak uzun süredir küresel sistemin, adalet ve merhamet eksenli yeniden bir yapılanmaya ihtiyaç duyduğunu dile getirdiklerini hatırlatan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Tahakküm, çıkar ve faiz üzerine bina edilen mevcut küresel ekonomik mimarinin, insanı ve tabiatı koruması mümkün değildir. Batılı bir ekonomi profesörünün yaptığı şu itirafın sistemin karakterini anlamak bakımından önemli olduğuna inanıyorum; 'Zengin olduk. Çünkü kıtalar ve ülkeler, bizim için ıssızlaştı. İnsanlar bizim için öldüler.' Onca zenginliğe rağmen açlıktan ölen insanlar ve her 10 yılda bir tekrarlanan ekonomik krizler, küresel düzeyde yapılanma ihtiyacını açıkça ortaya koymaktadır. 2008 yılında yaşanan küresel finans krizi, sadece faize ve ne olursa olsun kazanma hırsına dayalı ekonomik sistemin açmazlarının ifşası anlamını taşıyor.
Üretim ve refah noktasında özellikle katkı yapması beklenen finansal sistem, bugün ekonomik faaliyetlerin tamamını domine eder hale gelmiştir. Finans sektörünün üretimi ve ticareti beslediği bir ekonomik sistemin yerini, diğer tüm sektörlerin, finans sektörünü beslediği sağlıksız ve sürdürülemez bir yapı almıştır. Aşırı finanslaşma, toplumsal ve insani maliyetlerin dikkate alınmadığı, sadece rant kaygısıyla hareket eden obez bir ekonomik model ortaya çıkarmıştır. Vaad edilenin aksine tüm dünyada gelir ve servet dağılımı gittikçe bozulmuş, ülkeler arasındaki makas daha da açılmıştır. Finans sektöründe başlayan her kriz, hızla reel sektöre de sirayet ederek yeni işsizler ordusu oluşturmaktadır. "
"İslam iktisadı krizden çıkışın anahtarıdır"
Bu çarpık yapının alternatifinin insanı merkeze alan, emeği yücelten, haksız kazanca müsaade etmeyen İslami ekonomi ve finans modeli olduğunu vurgulayan Erdoğan, "İnsani, ahlaki ve çevreci karakteri faizi ve sömürüyü reddeden yapısıyla İslam iktisadı krizden çıkışın anahtarıdır. Geleceğin dünyasında faize ve sömürüye dayalı mevcut ekonomik sistemin yerini risk paylaşımının esas olduğu katılımcılığa bırakacağına inanıyorum. Nitekim gelişen teknoloji ve fintek uygulamalarının İslami finans araçlarını dünya genelinde yaygınlaştırdığını görüyoruz." değerlendirmesini yaptı.
Erdoğan, kar, zarar ortaklığına göre çalışan İslami finans kurumlarının, faize bulaşmak istemeyen yüz milyonlarca insanın da önemli bir ihtiyacını giderdiğini ifade ederek, bu kurumların son yıllarda özellikle yaşanan ekonomik şokları başarıyla atlatarak, geniş kitlelerin de dikkatini çektiğini söyledi.
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı'na göre, gelişmekte olan ülkelerdeki toplam yatırım ihtiyacının yılda yaklaşık 3,9 trilyon dolar olduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu:
"Mevcut yatırım seviyelerinin 2,5 trilyon dolar civarında olduğu göz önüne alındığında ortada büyük bir finansman açığı vardır. Bu açığın giderilmesinde katılım finans kurumları inisiyatif alabilir, öncü bir rol üstlenebilir. Uzun vadeli büyük altyapı yatırımlarının finansmanı için sukuk gibi ürünlerin kullanımının yaygınlaştırılması gerekiyor. Elbette tüm bunların hayata geçirilmesi noktasında siyasetçiler kadar siz değerli akademisyenlere, üniversitelerimize de önemli görevler düşüyor. Hep birlikte bu sorumluluğu yerine getirdiğimizde önümüzde yeni fırsat pencerelerinin açılacağına inanıyorum."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'de son 18 yılda katılım ortaklığına dayalı alternatif modellerin finans sistemine entegre edilmesi için pek çok önemli adım atıldığını vurgulayarak, "İslami finans kurumlarımızın sektörden aldığı pay 2002 yılında yüzde 2 bile değilken, biz bunu 3 kattan fazla artışla yüzde 6,3'e yükselttik. Ülkemizde katılım finansının potansiyelinin yüzde 20'ye yakın olduğunu gösteren araştırmalar bulunuyor. İnşallah 2025'e kadar bu oranları yakalamayı planlıyoruz." ifadelerini kullandı.
Devletin sahiplenmesiyle katılım esasına göre faaliyet gösteren ortaklıkların sayısının 6'ya çıktığını ifade eden Erdoğan, katılım finans kuruluşlarının 2005 yılında 10 milyar lira olan aktif büyüklüğünün 2020 yılı mart ayı itibarıyla 319 milyar liraya ulaştığını söyledi.
Erdoğan, ayrıca faizsiz sistemin geliştirilmesi için kamu sahipliğinde katılım şirketlerinin kurulmasını sağladıklarını belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:
"2015 yılında ilk kamu katılım teşebbüsü olan Ziraat Katılım'ı faaliyete geçirdik. Daha sonra Vakıf Katılım'ı ve Türkiye Emlak Katılım'ı sisteme dahil ettik. Bunun yanı sıra sermaye piyasalarında ve sigortacılık konularında da son yıllarda önemli ilerlemeler kaydettik. Türkiye Hazinesi tarafından ihraç edilen ürünler arasına sukuk da katıldı. Ayrıca G-20 ve İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanlıklarımızda katılım ortaklıklarına yönelik engellerin kaldırılması için mücadele verdik. Kıtaların ve kültürlerin kavşağında yer alan İstanbulumuzu İslami finans ve ekonominin de merkezi yapmayı hedefliyoruz."
Haberimizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.