Sadece 2011 yılında 50'yi aşan toplantı ve etkinlik düzenlediler. 200'e yakın konuşmacı, 10 binin üzerinde katılımcıyı ağırladılar. Etkinliklerine dair internet üzerinden gerçekleştirdikleri canlı yayınlar 100 bin kişi tarafından izlendi. Tüm arşivler, toplantı notları kayıtlara alındı ve internet üzerinden serbest erişime açıldı.
BTnet, Türkiye’de girişimci ve yatırımcıları bir araya getiren Etohum platformunun kurucusu Burak Büyükdemir ile Türkiye’de internet girişimciliğinin durumunu, gelişimini ve potansiyelini konuşmuş. İşte o röportaj.
BTnet'in, Türkiye’de girişimci ve yatırımcıları bir araya getiren Etohum platformunun kurucusu Burak Büyükdemir ile Türkiye’de internet girişimciliğinin durumunu, gelişimini ve potansiyelini anlattığı röportajını siz değerli okuyucularımızın bilgisine sunuyoruz.
Sadece 2011 yılında 50'yi aşan toplantı ve etkinlik düzenlediler. 200'e yakın konuşmacı, 10 binin üzerinde katılımcıyı ağırladılar. Etkinliklerine dair internet üzerinden gerçekleştirdikleri canlı yayınlar 100 bin kişi tarafından izlendi. Tüm arşivler, toplantı notları kayıtlara alındı ve internet üzerinden serbest erişime açıldı.
1 yıl içinde 3 bine yakın girişimci, 1.500 civarında girişimle kapılarını çaldı. Üşenmediler, bunların 300 tanesiyle birebir mülakat yaptılar. Seçtikleri girişim sayısını önce 40'a, sonra 15'e indirdiler.
Üstelik bunu sadece geçen yıl değil, uzun zamandır yapıyorlar.
Türkiye’de internet girişimciliği adına ilk akla gelen ve bu konuda en çok çaba gösteren kurumlardan biri şüphesiz Etohum. Üstelik Türkiye’de sadece girişimciliğin yaygınlaşmasını desteklemekle de kalmıyorlar. Girişimcileri yatırımcılarla bir araya getirecek fırsatlar ortaya koyuyor, Türkiye’nin internet üzerindeki kendi başarı hikayesini yazması için kağıt kalem uzatıyorlar.
Açıkçası uzun zamandır Etohum’un kurucularından Burak Büyükdemir’le bir araya gelerek bunları uzun uzadıya konuşmak istiyordum. Çünkü çok fazla dikkate değer şeyi bir arada yapıyorlardı ve tam olarak ne yaptıklarını dinleyip anlayarak, derli toplu bir şekilde sizlerle paylaşma ihtiyacı hissediyordum.
Kendisi sağolsun ricamızı kırmadı ve kendi deyimiyle şimdiye kadar gerçekleştirdiği en uzun röportajda bir araya geldik. Burak Büyükdemir’le yaptığımız 1 saate yaklaşan görüşmenin, Türkiye’deki internet girişimciliğinin mevcut durumuna dair önemli bir kaynak ortaya koyacağına inanıyoruz.
- Etohum projesinin ortaya çıkış hikayesi nedir?
E-tohum’un hikayesi aslında 2000’li yılların başına kadar uzanıyor. 2000’lerin başlarında Vestel’de çalışırken VestelNet bünyesinde kuluçka projelerine başlamıştık. Projenin asıl çıkış noktası ise İstanbul Teknik Üniversitesi’nde İTÜ İşletme Mühendisliği Kulübü tarafından düzenlenen E-fikrim yarışması oldu.
2008 yılında üniversite öğrencilerini hedefleyen bu organizasyon o dönemde büyük ilgi görmüştü. Ancak o dönemde kulüp aslında bir yarışmadan çok konferans hedefliyordu. Bunun üzerine biz işin o tarafından sıyrılarak Etohum’u oluşturduk. Ben de zaten 2005 yılından beri İstanbul Teknik Üniversitesi’nde e-iş konulu bir ders veriyordum. Yani üniversitenin halihazırda bu konuya ilgisi ve yakınlığı vardı. Bunun üzerine modelimizi oluşturduk ve ilk denemeleri hayata geçirdik.
- Kurduğunuz model nasıl işliyordu?
İTÜ’deki öğrenciler, bu dersi seçtiklerinde ders yılı başında bir iş fikri oluşturuyorlar. Ardından dönem boyunca adım adım bu fikri işleyerek bir iş modeline dönüştürüp yatırımcıya sunmaya hazır hale getiriyorlar. Öğrencilerin bu konudaki bilgi ve tecrübesini artırmak için yıl boyunca davet ettiğimiz profesyoneller ve yatırımcılar konuk olarak bilgi ve deneyimlerini öğrencilerle paylaşıyorlar.
Baktığınızda gayet güzel bir model. Ancak bunun sadece üniversite sınırları içinde kalmayıp bütün girişimcilerin katılacağı bir yapıya dönüşmesi gerektiğini düşündük. Fikirlerini girişime dönüştürme sürecine hız vermek isteyenlerle potansiyel yatırımcıları bir araya getirecek bir platformun eksikliğini hissediyorduk. Bunun üzerine Amerika ve Avrupa’da halihazırda var olan modelleri Türkiye’nin kültürüne ve yapısına uyarlayarak buraya taşımaya karar verdik ve Etohum toplantılarını düzenlemeye başladık.
- Düzenlediğiniz toplantılara olan ilgi nasıldı?
İlk toplantımızda 6-7 kişi vardı. 2. toplantımızda 15 kişiye çıktık. Zamanla iş büyüdü ve katılım artarak devam etti. Örneğin 3 Aralık’ta İTÜ’de gerçekleştirdiğimiz toplantımıza yaklaşık 1.000 kişi bizzat katıldı. Rixos’ta gerçekleşen toplantımıza 500 kişi katılırken 20 bine yakın kişi toplantının canlı yayınını internetten izledi. Bahçeşehir toplantımızda da yine canlı yayınla 15-20 bin kişilik internet seyircisine ulaşmayı başardık.
- Ortaya koyduğunuz bu çabalarla Etohum olarak neyi hedefliyorsunuz?
Amacımızı Türkiye’de girişimci ve yatırımcıyı bir araya getirecek bir pazar yeri oluşturmak ve girişimcilerin şirket kurma süreçlerini hızlandırmalarını sağlamak şeklinde özetlemek mümkün. Girişimciler bu yolda birçok kaynağa ihtiyaç duyuyorlar. Maddi destek, hukuksal yardım, halkla ilişkiler, ofis ortamı ve bir şirketin ihtiyaç duyabileceği daha birçok unsuru bu çerçeve içinde değerlendirebilirsiniz. Biz de bu kaynaklara ihtiyaç duyan potansiyeli yüksek girişimcileri bu kaynakları sunabilecek yatırımcılarla bir araya getiriyoruz.
- Size bu alanda bir potansiyel olduğunu hissettiren işaret neydi?
Türkiye’de son dönemde başarılı internet girişimciliğine yönelik örnekler artıyor. Daha önceleri Gittigidiyor, Ebebek, Yemeksepeti, Sahibinden gibi örnekler öne çıkarken bir anda Peak Games, Limango, Markafoni gibi isimler gündeme başladı. Bu girişimler yaptıkları işte gayet başarılı olmanın ve para kazanmanın yanı sıra, yatırımcıların da ilgisini çekmeyi başardılar. Bu da yeni girişimcilerin ve profesyonellerin kendi şirketini kurma yönündeki iştahını artırdı.
Sonuç olarak geldiğimiz noktada sadece 2011 yılı boyunca Türkiye’de internet yatırımcılarının kurduğu şirket sayısı, geçtiğimiz 10 yıl boyunca ortaya çıkan şirketlerin toplamına eşit. Bu potansiyel girişimcilerin olduğu kadar yatırımcıların da dikkatini çekiyor. Böylece bilgi birikimi ve sermaye eksiği giderek kapanıyor.
- İyi bir fikre sahip olduğunu düşünen girişimcilerin destek alma süreci nasıl şekilleniyor? İlk adımı atmak için ne gerekiyor, kim nasıl destek veriyor?
Birçok kişi bir fikrin şirketleşebilmesi sürecinin ilk aşamada çok fazla paraya ihtiyacı olduğunu düşünür. Ancak bu her zaman doğru değil. Çoğu durumda bir fikrin ürün olarak ön tasarımının, yani çalışan bir örneğinin veya betasının ortaya koyulması risk sermayesinin ilgisini çekmek için yeterlidir. Bu aşamaya kadar ihtiyaç duyulacak para Amerika’da 50 bin dolar, İngiltere’de 50 bin sterlin civarında.
Girişimlerin fonlanmasında genellikle ilk akla gelen risk sermayesi şirketleridir. Ancak bundan önce, özellikle filizlenme aşamasındaki girişimler için seed fund, yani tohum fonu adı verilen erken aşama fonları da gündeme gelebiliyor. Türkiye’deki potansiyeli yüksek girişimlere destek vermeyi amaçlayan bu tarz fonlara yönelik ilgi giderek artıyor.
Ancak Türkiye’de henüz risk sermayesi şirketi yok, çünkü mevzuat buna uygun değil. Fonların kuruluş biçimi ve işleyişine dair yasalar hazır değil, girişim sermayesi ortaklıklarının halka arz zorunluluğu var. Bununla birlikte hazinenin ve devletin önümüzdeki birkaç yıl içinde, hatta belki de 2012 yılı sonuna kadar bu konunun düzenlenmesiyle ilgili bir çalışması var. Bu düzenlemenin Türkiye’deki girişimlerin fonlanmasına yönelik ilgiyi artıracağını düşünüyorum.
- Sizce Türkiye’nin ne tür girişimlere ihtiyacı var?
Günün sonunda bizim hedefimiz Türkiye’deki girişimci sayısını artırmak ve yurtdışına açılabilecek ölçüde nitelikli katma değerli girişimcilere ulaşmak. Buradaki katma değer unsuruna özellikle önem veriyoruz. Örneğin bir restoran veya bakkal da girişimcidir ama katma değerleri düşüktür. Biz girişimcilerin daha inovatif, ileri teknoloji ürünlerine odaklanmalarını arzu ediyoruz. Bu yılki Etohum 15 listesinde bu alana dair gayet ilgi çekici örnekler olduğunu görebilirsiniz.
- Amerika ve Avrupa’da var olan girişimcilik modellerini Türkiye’nin kültürüne ve yapısına uyarlamaktan söz ettiniz. Tam olarak neyi kastediyorsunuz, Türkiye’nin bu konuda kendine özgü ihtiyaçları neler?
Amerika’da risk sermayesi şirketlerinin kuruluşu Silikon Vadisi ekseninde şekillenen 50 yıllık bir hikaye. Sistem kendi ekosistemini yaratmış durumda. Şirketler, yatırımcılar, sivil toplum kuruluşları, 3. parti hizmet sağlayıcılar, üniversiteler bu sistemin birer parçası olarak kendilerine düşen rollerin farkındalar ve koordineli olarak çalışıyorlar.
Yine buradaki kanunlar ve hukuksal altyapı da girişimciliğe son derece müsait. İnsanların bilgi ve kültürünü artırmak üzere girişimciliğe dair her ay yüzlerce etkinliğe imza atılıyor. Kıyaslama açısından, 2008 yılında Türkiye’de yapılan etkinliklerin sayısı sadece 3-4 adetle sınırlıydı.
Dolayısıyla oradaki oturmuş yapıyı 3 yıl içinde Türkiye’ye getirip kopyalamak mümkün değildi, kendi yolumuzu bulmamız gerekiyordu. Biz Etohum olarak öncelikle yatırımcı ve girişimci arasında bir ilişki ağı oluşturmak, aynı amaç etrafında bir araya gelen insanların birbirini tanımasını sağlamak için Etohum toplantılarını düzenlemeye başladık. Ardından bu çabamızı diğer şehirlere de yaymak için kamplar düzenledik.
Buradaki amacımız, potansiyel girişimcilere eğitim ve iş ağını bir arada sunarak buradan çıkacak girişimcilere tohum fonu sağlamak veya yatırımcılarla buluşturmaktı. Bizim bu işe adım attığımız 2008 yılında Türkiye’de internet girişimleri konusundaki bilgi ve farkındalık yeterli değildi. Baktığınızda bugün bile girişimci sayısı çok düşük. Ama hızlı yol alıyoruz.
- Tüm çabalarınızda arkanızda iz bırakarak ilerliyorsunuz. Buluşmaların ve konferansların video kayıtları, toplantı notları, fotoğraflar, bildiriler, bültenler. Bu kadar zahmete katlanmak neden?
Çünkü üzerimizde eğitime dair bir sorumluluğumuzun olduğunu düşünüyoruz. ABD ve Avrupa’da zaten girişimcilik kültürü yaklaşık 50 yıldır devam eden, eğitimi de süreçleri içine alan bir konu. Oysa biz bunları daha yeni öğreniyoruz.
Örneğin bundan 3 yıl önce girişimciler, yatırımın nakit para şeklinde ceplerine koyulan bir şey olduğunu düşünüyorlardı. Sonradan öğrendiler ki yatırım fikre değil girişime yapılır, para kişiye değil şirkete verilir. Birçok potansiyel girişimci bu kadar temel bir bilginin dahi farkında değil.
Ayrıca son derece önemli bir konu olan hukuksal bilgi altyapımızda da eksikler var. Çalışanlara şirket ortaklığı veya opsiyonu verme, küçük şirketlerin halka arzını sağlama konusunda girişimcilerin bilgisi sınırlı kalıyor. Biz bu birikimi kendi kültürümüz ve öğrenme alışkanlıklarımız çerçevesinde adım adım sağlamaya çalışıyoruz.
Ama bunu yapan elbette ki sadece biz değiliz. Üniversiteler, sivil toplu kuruluşları da bu ihtiyacın farkına varıyorlar ve bilinci yükseltmek için çaba sarf ediyorlar. Böylece girişimciliğe olan ilgi daha da artıyor.
Kısacası tüm bunları belki biz tetiklemiş olabiliriz, ama her şeyi kendimiz yaptık demek diğerlerine haksızlık olur.
- Türkiye’de girişimcilik potansiyelini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de girişimci potansiyelinin diğer gelişmiş ülkelerden farkı olduğunu düşünmüyorum. Sadece bilgi eksiğimiz var. Bu eksiğimizi tamamladığımızda sadece yerel pazarda değil, dünya çapında başarılı şirketler çıkarmamamız için hiçbir sebep yok.
Özellikle de Türkiye’de mühendislerin bilgi seviyesinin Silikon Vadisi seviyesinin üzerinde olduğunu söyleyebilirim. Örneğin karniyarik.com, 3 kişi tarafından hayata geçirilen ve Etohum olarak desteklediğimiz bir girişimdi. Daha sonra bazı nedenlerle Türkiye’de yürümedi ve açıldıktan 2 yıl sonra kapandı. Şimdi kurucularının üçü de Silikon Vadisi’nde çalışıyorlar.
- Türkiye’de girişimciliğe destek veren platformlar arasında bir rekabet var mı, olmalı mı?
Bize göre girişimciliğe destek veren platformlar arasında rekabet olamaz, olmamalı. Çünkü Türkiye’de bu konunun yol aldığını görmek istiyorsak girişimcilik paydaları olarak birbirimizi desteklemek zorundayız. Tıpkı aynı amaç etrafında bir araya gelmiş çok sayıda kişinin el ele açık kaynak kodlu bir yazılımı geliştirmesi gibi.
Biz, bize destek olabilecek herkesle işbirliği yapmaya hazırız. Ama bir şartımız var, onların da bize katma değer sağlaması gerekiyor. Çünkü bu tarz yapılarda birilerinin sürekli kendini alan taraf olarak kendini konumlandırması sıkıntı yaratır.
- Türkiye’nin büyük ve oturmuş internet girişimleri yeni girişimcilere hangi gözle bakıyor?
Türkiye’nin internet ekosisteminde artık oturmuş bir yeri olan büyük şirketlerin küçüklerle rekabeti acımasız olabiliyor. Bu sadece internet için geçerli değil. İş hayatının her alanında bir şirketin büyümesi, diğerlerinin pazara girmesinin önünde engeller oluşturur. Bu ticaretin genel bir kuralı ve internet üzerinde de buna engel olmak mümkün değil
Bunu kırmanın iki yolu var: Ya bu durumla mücadele edebilecek kadar çok paranız olacak, ya da yaptığınız işte farklı bir katma değer sağlayacaksınız. Ancak mücadelenin boyutu ne olursa olsun iş etiğini elden bırakmamak lazım. Rakibini kötüleyerek, karalayarak mücadeleye girişmek bir süre sonra pazarın da adına leke sürer. Rekabeti ürünü farklılaştırarak, müşteri hizmetlerine katma değer sağlayarak, fiyat avantajı yaratarak yapmak lazım.
- Yatırımcılar bu alana neden giriyorlar? Neden potansiyel internet girişimlerine kaynak aktarmak için bu kadar hevesliler?
Sermaye sahiplerinin yatırımcı olarak bu alanlara girmesinin sebebi, getirilerinin çok yüksek oluşu. Para her zaman getirinin olduğu yere doğru gider. Altın yükselirse altına, döviz yükselirse dövize, veya faize veya gayrimenkule. Bir alanda boşluk varsa sermaye de o boşluğa doğru gider. Piyasanın genel kuralı
90'lı yılların 2. yarısında böyle bir durum yaşadık. İnternet üzerinde büyük bir potansiyel olduğunu gören yatırımcılar bütün paraları internete akıtınca yüksek beklentinin ortaya koyduğu sağlıksız büyüme 2000 yılında dot.com balonunun patlamasına neden oldu. Ama şu anki süreç daha sağlıklı ilerliyor.
- Girişimcilere destek söz konusu olduğunda hemen akla melek yatırımcılar ve risk sermayesi geliyor. Bu ikisinin arasındaki fark nedir?
Melek yatırımcı, girişimin ilk aşamasında destek olan, tecrübeli, geniş bir iş odaklı bağlantı ağına sahip ve bir miktar da birikim sahibi yatırımcılara deniyor. Bunlar genellikle girişimin başlangıç aşamasında ve düşük paralarla işe dahil oluyorlar. Ardından kendi katma değerlerini ortaya koyarak girişimin başarısı için büyük miktarda zaman ve emek harcıyorlar. Yani bir anlamda az para yatırıyor, çok emek harcıyor ve riskin büyük kısmını üstleniyorlar.
Riskin azaldığı, yani işin oturduğu dönemde ise girişime daha fazla kaynak sağlamak üzere risk sermayesi gündeme geliyor. Risk sermayesi denilen şey paranın toplandığı fonlardan ve bu fonları yöneten şirketlerden oluşuyor. Bu fonlar getirinin yüksek olduğu alanlara odaklanıyorlar. Bir anlamda borsaya benzetebilirsiniz. Bunların da adımları var, 1. adım 2. adım 3. adım gibi.
Bu aralar internet projelerinin risk sermayesinin gözdeleri arasında olmasının sebebi, bu alanda sermaye ihtiyacının düşük ve getirinin yüksek olması. Son 15-20 yıldır devam eden bu akım en az 10 yıl daha devam edecek. Aslında biyoteknoloji ve nanoteknoloji gibi alanlarda da potansiyel var, ancak bu alanların sermaye ihtiyacı daha yüksek.
Neticede bu fonların amacı daha çok para kazanmak ve en çok parayı en kolay yoldan kazanacakları alana yöneliyorlar.
- Türkiye’nin katma değerli girişimlere ihtiyacı olduğunu söylediniz. Sizce son yıllarda gündeme gelen e-ticaret modelleri katma değerli iş modelleri olarak değerlendirilebilir mi?
VIP alışveriş, Türkiye’de son birkaç yıldır yıldızı parlayan bir dikey e-ticaret modeli. Yüksek ölçekli talepler oluşturarak müşteriye fiyat avantajı sağlıyorlar, yani bir anlamda outlet mağazası gibi çalışıyorlar.
Bence internet üzerinden yapılan e-ticaret, en az geleneksel ticaret kadar fayda sağlayan bir iş modelidir. Üreticiden ürünü alıp tüketiciye ulaştıran ölçek ekonomisine dayalı bu servislerin katma değer üretmediklerini söyleyeceksek, alışveriş merkezlerine de aynı gözle bakmamız lazım.
Elbette ki bu hizmetlere oranla çok daha fazla katma değer sağlayan servisler gündeme gelebilir. Bunları mutlaka bulmak, ortaya çıkarmak, desteklemek lazım. Ancak iş bu noktaya gelene kadar Türkiye’de e-ticaret yoluyla sermaye birikimini sağlamak zorunda olduğumuz da bir gerçek. Dikey e-ticaretin en az e-ticaret kadar doğal bir süreç olduğunu kabul etmemiz lazım.
Ayrıca bunların katma değeri nispeten düşük olabilir ancak internet, lojistik, müşteri hizmetleri gibi alanlarda kazandırdıkları birikim ve tecrübe göz ardı edilemez.
- Türkiye’de girişimcilik açısından potansiyeli en yüksek alanların hangileri olduğunu düşünüyorsunuz?
Türkiye’de 35 milyon internet kullanıcısı var. Bu ölçek bazı sektörler için yeterli, bazıları içim değil. Ayrıca bazı sektörlerde rekabet çok yüksek. Bu sektörler için değil Türkiye veya Amerika, bütün dünyayı içine alan çözümler oluşturmak lazım. Bu da kolay iş değil. Sermayeniz ve bilgi birikiminiz çok yüksek olmalı ve bunlar henüz Türkiye’de yok.
Bununla birlikte dikey e-ticaret alanında halen el atılmamış potansiyeller olduğunu düşünüyorum. Bu alan en az 2015’e kadar boş kalacak ve girişimcileri beslemeye devam edecek.
Mobil ve oyun konusu da yine boş kalan alanlar arasında. Üstelik sadece Türkiye için değil, tüm dünya için…
- Oyunla ilgili potansiyeli biraz daha açabilir misiniz?
Oyun, özellikle de mobil oyun sektörü çok hızlı büyüyor. Türkiye’deki oyun yapımcılarının sayısı ve Türkiye’nin bu konudaki bilgi birikimi artıyor. METUTECH ATOM’un bu konudaki katkısı çok büyük. ATOM’un yıllardır Türkiye’deki oyun sektörüne yaptığı yatırımlarla ekosisteme büyük fayda sağladı ve attığı tohumlar yavaş yavaş filizleniyor.
Ancak Türkiye’de bu konudaki algının da değişmesi lazım. Türkiye’deki büyük şirketler oyunlara halen çocuk işi veya zaman kaybı gözüyle bakıyorlar. Oysa oyuna oyun olarak değil, eğlence sektörün bir parçası olarak bakmak gerekiyor. Bugün Angry Birds oyununun yaratıcısı Rovio 2,5 milyar dolar değere sahip. Facebook'ta sosyal oyunlar yaparak işe başlayan Zynga’nın değeri Electronic Arts’ın değerine ulaştı. Birçok oyunun satış geliri Hollywood yapımlarının gişe gelirini geride bırakıyor. Disney bu alandaki etkisini artırmak için bir sürü mobil şirket satın alıyor.
Bence oyun konusuna özelikle de yapımcıların ilgi göstermesi lazım. Örneğin bu fırsat çoktan kaçtı ama, İstanbul 1453’ün yapımcıları filmle eş zamanlı olarak bir de oyun çıkarsalardı eminin o alandan da çok önemli bir prestij ve gelir elde ederlerdi.
- Siz yeni internet girişimlerine destek olmak üzere kendinizi nasıl konumlandırıyorsunuz?
Bizim modelimiz, başlangıç aşamasında tohum fonu olarak destek verdiğimiz girişimler belli bir büyüklüğe geldikten sonra payımızı devrederek çıkmak üzerine. Bu alandaki hedefimizi de fikir aşamasından itibaren desteklediğimiz şirketleri belli bir büyüklüğe gelene ve en az 2-3 yatırım alana kadar destekleyip daha sonra çıkış yapmak olarak belirledik. Şimdiye kadar çıkış yaptığımız bir girişim olmadı, ama desteklediğimiz girişimler arasında 2. yatırımını alanlar var.
Düzenlediğimiz etkinliklerin giderlerini sponsorlarımız sağlıyor. E-tohum Yatırım A.Ş. ise yoluna kendi finansmanıyla devam ediyor. Hedefimiz 10 yıl içinde 100 şirkete ortak olmak ve bunlardan 10 tanesini çok başarılı şirketlere dönüştürmek.
- Size başvuran girişimcilerin yaptığı en büyük hata nedir?
Fikir aşamasında bize gelenlerin en büyük hatası, bence fikre aşık olmaları. Oysa önemli olan fikir değildir, uygulamadır. Biz yatırımı fikre değil girişimciye yapıyoruz. Buna rağmen herkes ilk anda fikre odaklanarak geliyor.
Tamam, fikir elbette ki önemli. Ancak bir fikrin başarı içindeki payı yüzde 30 civarındadır. Başarının geri kalanını ekip, para, zaman, doğru yer ve zaman, rekabet gibi konular belirler.
BTnet kaynaklı röportaj haberimizi ekosistemimizdeki girişimci okurlarımız başta olmak üzere tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.