Yıllar boyunca birçok girişimin içerisinde yer aldım. Hepsinin kendine has sorunları, sunduğu çözümleri ve ortaya çıkardığı fırsatları vardı. Hepsi iyi niyetli ve azimli olmalarına karşın bu projelerin bir kısmı çok hızlı büyürken bazıları sınıfta kaldı. Detaylar haberimizde..
Bu makale Konuk Yazarımız Nazif Berat tarafından kaleme alınmıştır.
Yıllar boyunca birçok girişimin içerisinde yer aldım. Hepsinin kendine has sorunları, sunduğu çözümleri ve ortaya çıkardığı fırsatları vardı. Hepsi iyi niyetli ve azimli olmalarına karşın bu projelerin bir kısmı çok hızlı büyürken bazıları sınıfta kaldı.
Düşünüyorum da neden bu girişimler hak ettiği değeri göremedi? Girişimciler de miydi sıkıntı, ürünlerde mi yoksa olaylara yaklaşımımızda mı?
Temel sıkıntılar:
- Odaklanmamak
- Odaklanmamak
- Odaklanmamak
Aslında etrafımızdaki tüm sorunlar birbiriyle iç içe. Elimizdeki potansiyelin inanın farkında değiliz. Genç nüfus, turizm olanakları, teknolojiye aç bir iş dünyası, jeopolitik konumumuz, kültürel mirasımız, değerlerimiz, ekonomik göstergeler... Hepsi de ayrı ayrı değerlendirildiğinde katma değeri yüksek ve markalaşabilecek kurumlar ve şehirler için gerekli parametreler olarak karşımıza çıkıyor.
Olaya girişimciler açısından yaklaşınca gördüğüm en temel sıkıntı, odaklanmamak!
Yaptığımız işe odaklanmıyoruz, aynı anda 10 tane işle uğraşıyoruz. Bu yüzden de markalaşamıyoruz, büyüyemiyoruz.
Şahsen yıllar boyunca birçok projede çalıştım, onlarca start up’ın içinde danışman olarak hizmet verdim. Sonrasında kendi işimi kurdum fakat sorunlar devam ediyordu. Yaptığım işlerin kalitesi zaman geçtikçe düşüyor, istediğim verimi ilk zamanlardaki gibi elde edemiyordum. Bu strese, stres işlerin aksamasına ve bu da müşterilerin yavaş yavaş elden gitmesine sebep oluyordu.
Sonra fark ettim ki bir yerlerde hata yapıyorum. Az ve öz işlere odaklandım. İş sayısını azaltıp, kaliteyi ciddi şekilde arttırdım. Kaliteli işler başka müşterileri getirdi ve böylece devam etti.
Peki, bunun üniversite ve şehirlerle ne alakası var?
Özellikle tekno girişimcilerin çoğu üniversite mezunu. Üniversitelerde kazandığımız iyi alışkanlıkların yanında gizliden zihnimize işleyen başka sıkıntılı meselelerde var:
Aynı anda 30 sınava çalışmak ve girmek güzeldir, takdir edilesidir!
Ne kadar çok işle uğraşırsan o kadar başarılı algılanırsın!
İşini iyi yap insanlar seni zaten bulur!
Şimdi durum böyle olunca üniversite mezunu gençler az ve öz bir işle uğraşmayı kendine yediremiyor. Birçok işle uğraşıp itibarını inşa etme derdine düştükçe yaptıkları işte uzmanlaşmaları da gecikiyor. İşinde de, sosyal hayatında da elindeki işe konsantre olamayan bireylerin mutluluk oranı düşüyor, stresi artıyor ve topluma hem maddi hem de psikolojik maliyeti artıyor. İşini iyi yapmak mesele olsa da insanlar sizi bulmuyor. İnsanların sizi bulması için de yine odaklanmasınız ve markalaşmayı öğrenmek zorundasınız.
Peki, çözüm nedir?
Benim çözüm önerim basit: Her şeyi sadeleştirelim!
İnovasyon konusunda yanıldığımız bir mesele var. İnovasyon denilince akla karma karışık işler, zor iş modelleri vb. akla geliyor. Hâlbuki sadeleştirdikçe inovasyon yapma oranı da arttıyor.
Yaklaşımlarımızda inovasyonu yakalamalıyız!
Üniversitelerimizi, şehirlerimizi, işlerimizi, uğraşlarımızı sadeleştirmeli ve özelleştirmeliyiz.
Ben bu noktada başlangıç noktasını üniversiteler olarak görüyorum.
Her yıl onlarca özel üniversite açılıyor. İş adamları kendi isimlerini taşıyan üniversite açıyor. Şehirlerin kendine ait üniversiteleri var. Fakat ortada bir sıkıntı var. Bu üniversiteler ne iş yapacak?
Bana göre her üniversite en fazla 2 alana odaklanmalı. Hasan Kalyoncu “Makine” Üniversitesi, Urfa Tarihi Eserler Üniversitesi, Erzurum Güneş Enerjileri Üniversitesi, Hatay Gıda Üniversitesi, Havelsan Savunma Sanayi Üniversitesi vb. gibi alanında özelleştirilmiş üniversiteler ve onun altında daha da spesifik hale getirilmiş bölümler olmalı.
Mesela neden İnsan Hakları Üniversitesi yok?
Böylelikle bu üniversitelere yerleşen öğrenciler de daha spesifik alanlarda eğitim görmüş olacak. Mesela Havelsan Savunma Sanayi Üniversitesinin altında Füze Mühendisliği, Simülasyon Mühendisliği, Uçak Çizim Mühendisliği vb. bölümler olacak. Bu bölümlerin zaten kendi içinde çok ciddi detayları ve eğitimleri söz konusu.
Uzman yetiştiremiyoruz. Hepimizin kafası çok karışık. Hâlbuki ülke olarak ilerlemek istiyorsak en derin konularda bile ayrı ayrı uzmanlarımızın olması şart.
Yurtdışında gözlemlerim hep bu doğrultudaydı. Herkes işine en ince ayrıntısına kadar odaklanıyor ve uzmanlaşıyor. Böylelikle üniversiteler markalaşıyor. Üniversiteler sayesinde bulundukları şehirlerde markalaşıyor.
Şehirler markalaştıkça zaten ülkenin itibarı yükseliyor, uluslararası arenada daha çok saygı duyulur bir ülke haline geliyoruz.
Az ve öz işlerle uğraşalım. Alanımızda en iyisi olmaya çalışalım. Ve markalaşmayı öğrenelim. Markalaşmak uzun bir süreç gerektiriyor. İçini doldurmak, genişletmek ve sürdürülebilir hale getirmek gerekiyor.
Markalaşmadığımız işlerde uzun vadede başarıyı yakalayamayacağımızı öğrenmemiz gerekiyor.
Başlıkta da belirttiğim gibi bir gün butik Kertenkele Üniversitesi açılıp, bu canlıları inceleyen bilim adamlarını yetiştirmek ve dünyada sadece bu alanda söz sahibi olmak neden mümkün olmasın?
Konuk Yazar Nazif Berat Hakkında
Ulusal ve uluslararası arenada şirketlere yaratıcılık, inovasyon ve dijital konularda hizmet veren İdeaBool şirketinin kurucusu, bilgisayar mühendisidir. Start Up dünyasından geliyor. Girişimciliği, hayatının her aşamasında yaşıyor. Gelecex Biztalks kurucu ortağı, yazar ve düşünür. Senaryo yazıyor, sinemaya ilgi duyuyor. medium.com/@nazifberat