Körfez ülkelerinde eğitim ve gelișim faaliyetlerinde bulunmuș, expat olarak çalıșmıș bir eğitim adamı ve yönetici olarak, gözlemlerimi sizlerle paylașmak isterim. Özellikle Dubai eksenli deneyimlerimi sizlere aktarmak istiyorum.
BAE ve diğer Körfez ülkeleri ile Türkiye'nin ticari, sosyal, kültürel ve stratejik ilișkilerinin güçleneceği bir döneme giriyoruz ve bu dönem bölgedeki tüm ülkeler için de kritik bir önem arz ediyor.
Bir süre Mısır ve Katar'da eğitim ve gelișim faaliyetlerinde bulunmuș ve ardından Birleșik Arap Emirlikleri'nde expat olarak çalıșmıș bir eğitim adamı ve yönetici olarak, gözlemlerimi sizlerle paylașmak isterim. Özellikle Dubai eksenli gözlem ve deneyimlerimi siz Girişim Haber okurları için özetlemeye çalışacağım.
Son yıllarda eğitim çalışmalarım için birden fazla defa gitmek üzere birçok ülke’ye seyahatim oldu. İspanya’nın Barselona kentinde yöneticiler için “Satışta Nitelik, Avantaj, Fayda” eğitimi verdim. İtalya’nın Floransa kentinde bir grup eğitimci, danışman ve iş adamı ile birlikte Avrupanın prestijli üniversitelerinden European School of Economics’in misafiri oldum ve Floransa’nın en ünlü hanedan ailesi olan Mediciler’in son veliaht prensi ekselansları Ottaviano De Medici ile yemek yeme fırsatı buldum. Ardından bu yaz Mısır’a uçtum. Kahire’de, Arap dünyasının en seçkin moda markasının uluslararası bir şirketinin merkezinde 1 hafta kadar çalışmalarda bulundum, fırsat bulup çölde deve ile seyahat ettim, piramitlerin içine girdim, Selahattin Eyyübi’den kalanların izini sürdüm. Heyecan dolu birkaç yolculuk ardından hayat yine beni çöllere savurdu. Ama bu sefer oldukça ilginç ve de görkemli bir coğrafyaya… Birleşik Arap Emirlikleri’nin en önemli merkezlerinden biri olan Dubai’ye uçtum. Çölün ortasında insan eli ve de ilhamı ile ortaya konmuş gökdelenler, devasa yapılar, alışveriş merkezleri ve de şaşırtıcı daha nice sürprizlerle dolu Dubai’de eğitim çalışmaları ve de mağazacılık üzerine gözlemler yapmak üzere bu zengin ve meşhur vahaya yol aldım. Akabinde de Katar’da heyecan verici bir eğitim verdim.
Dubai, Arap Yarımadası'ndaki yedi tane Birleşik Arap Emirlikleri emirliğinden en meşhuru. 1960'larda yalnızca balıkçı kentiymiş Dubai. Hong Kong'un Çin'e devredilmesi ile 90’lı yıllar sonrası Dubai bölgenin ticaret başkenti olma yolunda ilerlemiş ve 2000'li yıllar ile de büyük projeler sonrası büyük bir turizm ve ticaret başkenti olmayı başarmış. Dubai’de petrol de çıkarılmaya başlamasıyla Dubai'nin yapısı değişmeye başlamış. Ancak ilginç olan şu ki, zannedildiği gibi Dubai’nin temel geçim kaynağı petrol değil. Bu zengin emirliğin gelirinin yalnızca %8'ini petrol oluşturuyor. Dubai, bölgenin finans ve iktisat merkezi olması ve gümrüksüz devasa alışveriş merkezleri ile adeta ticari bir vaha özelliği kazanmış.
Şehrin başında da Şeyh Muhammed Raşid el Maktum bulunmakta. Şeyh Maktum sayısız ilginç ve de baş döndürücü projeye imza atmış. Bunlardan en ilginci ziyaret etme fırsatı da bulduğum, palmiye şeklindeki yapay ada. Bu adanın üzerinde yüzlerce lüks bina ve otel yer alıyor. Ayrıca dünyanın en yüksek gökdeleni olan 160 katlı Burj Khalife de dünyanın en hızlı asansörü ile çıkabiliyorsunuz. Gökdelen adeta Dubai’nin ikonu olmuş ve manzarası gerçekten eşsiz.
Bazı dostlarım ve danışanlarım Dubai’de en çok neyi beğendiğimi soruyor. Dubai çok düşük suç oranlarıyla dünyadaki en güvenli şehri kabul ediliyor. Gecenin bir yarısı New York’ta gezmek güvenli değildir ancak Dubai öyle değil. İstediğiniz saatlerde sokağa çıkabilirsiniz ve polis güvenlik konusunda çok dikkatli. En az New York kadar, belki de daha modern ve gelişmiş, yoğun hayat yaşatan ancak bir o kadar da insanların nazik ve kibarca davrandığı, medeni bir şehir Dubai. Geleneksel kıyafetleri ile dolaşan Suudiler, Hintliler, Çinliler yanı sıra binlerce Amerikalı ve Avrupalı sokaklarda koşu yapıyor, geziyor ve de eğleniyor. Ancak tüm bunlar İslami sınırları aşma noktasına gelirse cezaları ağır ve bu yüzden de Dubaililer bu konuda çok dikkatliler. Dubaililer derken yukarıda saydığım kozmopolit insan dokusunu kastediyorum. İnsanlar Dubai’ye geliyor birkaç yıl çalışıp iyi paralar kazanıp tekrar ülkelerine geri dönüyor. Ben bu şehri gelip geçici devasa bir film setine benzetiyorum. Tüm bu AVM’ler, gökdelenler, adalar, yollar, köprüler, havuzlar, göller, devasa akvaryum ve de parklar son 20 senede inşa edilmiş, pırıl pırıl yapılar ve adeta dev oyuncaklar misali çöle konumlandırılmışlar. Bu yüzden olsa gerek, İstanbul, Barselona, Kahire ya da Floransa gibi bir şehir ruhu sezinlememek güç. Aşırı düzenli, sterilize, modern, lüks ve gösterişli bir şehirde yaşanmışlıklar da sınırlı olsa gerek… Belki de bu yüzden bilim kurgusal bir yaşamın ötesine geçmeniz bu şehirde mümkün olmayabilir.
Size ne tavsiye edebilirim? İş adamı ve yatırımcı dostlarım en az 3-4 günlüğüne gidip hayatlarında mümkünse 1 defa görmeliler. Çünkü bu şehir ilham verici ve de sizi fikren kısa sürede zenginleştirecektir. Kısa sürede alnının akı ile iyi para kazanmak isteyen yeni mezun gençler 5-6 sene kalmayı göze alabilir. Daha uzun süre de olabilir ancak beyaz yakaya terfi etmelisiniz. Ayrıca İngilizce bilmeniz şart. Arapça ‘da biliyorsanız işsiz kalmanız söz konusu değil. Yaşamayı düşünenler varsa tavsiye etmiyorum, Dubai yaşamak için değil, kazanmak ve de birikim yapmak için elverişli bir şehir. Örneğin Amerika’ya gidip bir süre kalmak yerine Dubai’ye gidebilirsiniz. Dubai’de sürekli olarak her alanda iş gücü talebi mevcut ve henüz doygunluğa erişmiş değil.
Birçok ülkede bulundum ve gözlemler yapma fırsatım oldu. Amerika şaşırttı, Almanya hayran bıraktı, Danimarka saygı duymamı, Avusturya düşünmemi sağladı. İtalya heyecanlandırdı, İspanya ilham verdi, İran önyargısız olmanın önemini, Mısır ise tarihin derinliklerine yapılan yolculuğun zevkini hatırlattı. Nijer’de zamansızlığı derinden hissettim. Katar'da hayallerin süratle gerçeğe dönüşebildiğine şahit oldum. Polonya’da kitap ve müziğin topluma olan katkılarını, Çin’de ise insanların kolektif hedefler ile nasıl da büyük işler başarabildiğini idrak ettim. Dubai’de ise imkânsız gibi görünen büyük projelerin istenirse hayata geçirilebileceğini gördüm.
Şimdi ise yeniden İstanbul’dayım. Kemale ermiş bir şehrin güzide bir semtinde keyifle çayımı yudumluyor ve İstanbul’a karşı duyduğum eşsiz sevginin ve bağlılığın izlerini sokak kedilerinin yüzünde bile okuyorum… Eskiden Anadolu bilgelerinin dediğini tekrarlayalım; “Her şey aslına rücu eder.”